|
|
|
|
Makbule&Arif - Aşk Mektupları
|
|
Bu sana icimden canimdan kanimdan kalbinden koparak yazilacak son mektup..
Her satiri sen kokucak senin güzel gözlerine bakarak yazacagim
bu son mektubumu...
Sana daha önce defalarca mektuplar siirler yazdim..
Her satirinda sana olan sevdami anlattim...
Her satirinda seni hep seni yazdim..
Bazen bir cicek oldun anlattigim bazen bir kus kanadinda umutlar,
Gözyasi oldun bazen... ama hep benimle benim satirlarimda oldun..
Nedenmi son??
Aslinda bu mektup belki sana son..bana baslangic...
Acilarin kucagina atacagim kendimi..
Izdirabinı dost edinecegim kendime .. Gözyasini kardes...
Tek senin yerine hic bir sey koymayacagim.. Tek senin yerin bos kalacak..
Ben bende oldugum sürece..
Elinin tuttugum o ilk ani dusunuyorum suan..
Yüzüm gülüyor ama gözlerim doldu neden..
Hani seni gördügüm o ilk an varya...sana senin kollarina benden önce
kalbim ucmustu...Ne kadar sakin görünüyordum oysa...
Sen sevinc ve heyecandan titriyordun..
o an anlamistim SEN BENIMDIN...
VE..
BEN SENIN...
Nerelere sürüklemisti hayat bizi..Neler asmis nelere gögüs germistik ve
o an senle el ele göz gözeydik...
Allah'ım düsünüyorumda simdi INANAMIYORUM..
Ya sonrasindan gelen mutlu saatler senli benli...
Dokunuslar bakislar ve sicacik tenin..
DUDAKLARIMDA HALA TADIN...
offf
Gözlerimdeki bu yaslarda neyin nesi...
O mutlu anlari dakikalari böylemi anacaktim...
Her baslangicin bi bitimi vardirya bitanem...
Sayili günlerimizde biti vermisti degilmi...Ayriligin esigindeydik artik..
Kavusmanin sarhosluguna alisamadan ayriligin acisi cökmüstü yüreklerimize..
Simdi beni ugurladigin o otobusun yanindayim...
Senin gözlerindeki o yalvaris simdi benim gözlerimde...
Hala o son sarilisimizdaki kokunu duyuyorum su an..tüm gercekligiyle..
Kollarini bedenimde hissediyorum..
Melegim diyisin kulaklarimda..
Sanki bir sevda masaliydi ayrilikla son bulan...
O sarilisin sanki bir daha kavusamayacagin sevgiliyeydi..
O zaman sen görme diye aglamamistim..
Simdi gözlerim hem o gün hemde bugün icin inat icin sevda icin haksizliklar icin
isyan edercesine agliyor...
Sana bütün bunlari nedenmi anlatiyorum..
Ümitsizlige kapildim..
Sevdamdan zorla koparildim..Sucluyum..Suclaniyorum..
Her gün bi defa daha ölüyorum...
Düsünüyorumda nerede hata yaptim..Ne yaptim YARADANA..Tüm bu acilari hak edecek ne??
Koparilmis bir gül gibiyim simdi...
SOLMAYA ÖLMEYE MAHKUM....
ve...
Ardindan gelen izdirap dolu aci dolu dakikalar saatler ..
Günler ve aylar sensiz bensiz..
Yalanla dolanla bitmis bitirilmis binlerce kutulara sir gibi kitlenmis
kitlendikden sonra anahtari pas tutmaya yüz tutmus sevdalar yurekler..
Hadi bitanem son kez saril bana...
Kokunu son kez duyayim seni hissedeyim..Son kez bedenimde..
Seni ellerimle bir baska kucaklara sevdalara nasil gönderecegim..
Kirilasica ellerim... Parcalansin yüregim... seninle dolu dopdolu anlar donsun
zaman gecmesin....
Saatler bu pazar günü dursun zaman akmasin... Cicekler solsun .. Günes
dogmasin.. Sabah olmasin....LANETLER OLSUN KADERIME..
Madem yüce Allah'ım senin sevdani koydu gönlüme.. Seninle doldum tastim..
Alsin canimi artik bu günü yasatmasin...
Bu sana son mektubum sevdigim...
Seni beni güzeli kötüyü aciyi ve izdirabi bagrinda tasiyan sana son..
Bana baslangic..
Bu sana son yemin sevdigim...Kalbim attigi sürece.. Gözlerim senden
baskasini görmesin...Ellerim ellerine hasret bedenim bedenine susamis..
KALBIM BU SON SEVDAYLA SON BULSUN...
SENDEN BASKASINI SEVMEK HARAM OLSUN...
Ve bitanem...
senden üc sey hep benimle kalsin...
Sevdaminizin nisanesi Yüzügün
anilarim..
ve
ve Yüregimi kasip kavuran Sevdan...
Bu sana son mektubum bitanem...
Dikkat et kendine.. Sakin hasta olma kiyamam..
SIKI giy üsütme...
Yemegine dikkat et...
Saclarini uzun seviyorum hep öle kalsın..
ve
Hepgü bitanem...Sana gülmek yakışıyor...
güçlü ol...
Unutma...
seni daima seven , arzulayan, bekleyen,seninle uyuyup senine kalkan
her aninda seninle yasayan bi can var....Melegin var
UZAKLARDA..
Sevgİlİye..............
çirkin çiçeklerle dolu, solgun bahçelerinden geçtim.
dalgındım...
bıçaksırtı yaşamalarım,penceresizliğim,ve bir de ölgün düşlerim vardı ceplerimde.
uğultusuzluğumu özlemiştim...
hala bir ceylan ağlıyordu içimde... hiç yoktan vurulan...
***
senin şehirlerin uyurken,benim gözlerimi bıçakladılar...
kör bir balıkçıyım şimdi...
denizlere sarılıyorum...
hiç görmediğim vapurlara el sallıyorum...
rüyalarım da yaşlanmıyor...
***
kaybolan eylül gemilerimi,sonbahar sesinde çağırsam gelir mi...
aaaahh vurulası yüreğim...
süpüremedin kapından yalnızlığını...
örselenmiş,paslı yüreğim!...
***
ellerim yumuk...
orman karanlıkları omuzlarımda...
ve ardından ağlayan ezgisiz türkülerdi gözlerim...
senin gözlerinin pusuna saklanıp,
senden kalan bu yıkıntılar arasında,
BİZi büyüten ellerini aradım...
bilmediğim ellerini...
susuşlara prangalı dil, kanlı düşler kuyusunda ölüm çığlıkları atabilir...
çünkü ben, gözyaşı göllerinde durulanmalar vaktinden geliyorum...
sonunu hep unuttuğum, dilsiz şarkılarım vardı ağlatan, inleten...
şimdi...
şimdi şarkılar beni unuttu...
***
yıkık kentler konuşmaz, bilirim...
cam kırıkları ve kırık dallar var incinen yüreğimin yaralarında...
ve bilir misin, güller hiç uyanmaz bu vadide...
gözlerin düşer aklıma...
an gelir, şavkın vurur yüzüme...
o zaman vakit, ölüm olur dudağımda...
kaçsam, yakama yapışır gözlerin...
***
yılları ve yolları ödünç aldım yastığımdaki çukura dolan korkulu geceden...
düş düşkünü çocukluğumu çalmış namlı sevdalılar...
üstüne üslük sensizim...
yani gölgesiz dolaşıyorum...
artık intiharlar da öldürmez beni...
yüreğimde konaklayan hüzünler, senden gelir...
***
al...
dün gece seninle yoğurdum bu şiiri...
ekmek buğusu kutsallığında, sıcacık...
artık kaybolabilirim kuytularda...
dalıp dalıp giderim başka diyarlara...
bigün dönmeyiveririm...
ama sen...
sen yine de biriktir gözyaşlarını...
belki birgün tutuşturur seni bensizlik...
belki birgün sen de beni ağlarsın...
***
hoyratım benim...
şafaklar düşmüş alnına...
kırlangıçlar uçmuş boynuna...
bak, hala aynı şarkıda irkiliyoruz...
sevdamın adresi dursun sende...
kelepçeli kuşlar yuva kurmadan gözlerimize,
belki geri döneriz...
ve geri veririz birbirimize...
yitirilmiş ne varsa...
Bir mektupla başladı sevdamız...
HoşçakaL'ım...ELveda'm dı...Anlamadın...
Belki alışkındı kulakların bu iki kelimenin dudaktaki dansına...Hoşça kal ; bir daha görüşmenin güvencesiydi. Bir önceki adımıydı bir sonraki buluşmanın...Hoşça kal denir ve hoşça kalınırdı senin aşklarında... Oysa bende Elveda demektir hoşça kal, bilemedin; kısacık zamanlara sığan tutkunun kılavuzluğundaki bu aşkta...
Duvarlarıma sana dair çok da fazla olmayan anılarımı çerçeveleyip astığım bir gece vermiştim kararımı. Her nedense çok eğri büğrü duruyordu resimler. Anılar mı yakışmadı resimlere, yoksa resimler mi yapışmadı çerçevelerin sabitliğine anlayamadım. Ama ters duran bir şeyler vardı bu tuhaf görüntüde.Sarhoş naralarını tıpkı birer otriş gibi dolamıştım kelimelerin boynuna. Sonra birdenbire hayretle, o gideceği yönü şaşırmış naraların sokaklardan değil yüreğimden geldiğini fark ettim. Yalpalaya yalpalaya yeni bir limana demir atmaya giden, adımlarını bir türlü aynı hizaya getiremeyen bu ayaklar, benim sevdamı arşınlıyorlardı...Yine yanlış yollara, yanlış ayakkabılarla dalmıştım düşüncesizce. Nasır tutan kalbimdi, parmaklarım sapasağlamdı görünüşte! Bakmamıştım mor sarmaşıklı yaprakların altındaki kocaman dikenlerini saklayan bataklıklara...Ah aylak ruhum; yine aldanmıştı gökyüzünün kızıl, fettan saçlarına...Oysa çeviriverseydi tutkudan körelen gözlerini birkaç bakış aşağıya, sevdasına arapsaçı gibi dolanan yalanları fark edebilecekti...Ah aşka hiç doymayan aç ruhum, kısacık mutlulukların lezzetli mezeler olduğu bu sofrada, kadeh kadeh şarapları hapsedip damağına yine de aç kalktın aşkın saflığına...
Hesaplaşma yüklü bir gecenin sabahıydı sana vedam. Oysa sen sadece hoşça kal dedim sanmıştın...Kanter içinde kaldı dudaklarım sana söyleyemediklerimi kendime haykırmaktan. Söylesem anlamazdın, biliyorum...Üstünde hiçbir etiket olmayan bir şişeye konmuş bir yardım mesajıydı kelimelerim...Ben ıssız bir adada; yanında almak isteyebileceği üç şeyi bile olmayan bir kazazedeydim. Çok tirajik biliyor musun? Üç şey alamazdım yanıma, almayı isteyebileceğim tek şey sendin... Ve sen bana aynı cümlenin içindeki iki kelime kadar yakın; ve aynı zamanda aynı cümlenin içinde asla bir araya gelemeyecek iki kelime kadar uzaktın...Çelişkilerin bileşkesi bir sevgili...Şarkılar saki olmuştu masama. Hep acı olan mezelerimi getirirken soframa, biri geldi biri gitti upuzun bir yalnızlık boyunca...Şarabımın tadı daha mı mayhoştu ne! O tanıdık tadı yapıştırabilmek için dudaklarıma, günün ağarması gerekti kadehlerin tanıdık lal kırmızısında...
Sana hoşça kal demek hiç kolay değildi...Çünkü benim için hoşça kal, elveda demekti...
Benim sözlüğüm neden farklıdır bilemedim hiç...Yazmasın istedim vedalar ve vedalara yüklü anlamlar sayfalarda, boş yere aradım uzun soluklu aşkları yırtık sayfalarda...Nedendir bilmem hep ama hep ayak izleri oldu satırlarımda...Kah kuma gömülüp kaybolan ayakların izlerini aradım çöl ıssızlığı akşamlarda, kah demirden bir örs gibi vurdum adımlarımla vurgun sonlara...
Hatırla sevgili içinde koşar adım coşan sevişlerini...Sakin limanlara demir atmak isteyen gemimin çıpası havada kaldı... Uzun soluklu bir aşkı, bir kar tanesinin bir kartopuna ve ardından bir çığa dönüşmesi gibi yaşamak isterken, sağanak yağmurda ıslanıp, sırılsıklam kaldım yalnızlığımla...Çok yükseklere saklamıştım ben sevgimi, sen upuzun adımları yüklerken bacaklarına, dümdüz bir yol üzerinde koşup durdun boş yere...Başını kaldırıp bakmayı akıl edemedin göğün gülümseyen mavi gözlerine...Uzaklıkları hala ölçülerle sabitleyen bir düzene esirken sen, ben çok başka bir coğrafyada farklı bir iklimin estirdiği rüzgara dönüşmüştüm bile...İki kelimenin buluşamadığı cümleler, gökyüzüyle yeryüzü arasından çok daha uzak mesafelerin timsaliydi yüreğimde...Sen takılmışken bildik hikayelerin tanıdık işleyişine, ben bir masalın içinde sakince bekliyordum sessizlikle çoğalan çığlıklarımı gömüp göğsüme...
Sadece hoşça kal deyip gittim diye; yüreğin hala küskün biliyorum...Elveda çok büyük bir kelime. Sığmadı dudaklarımın sınırları içine.
Sözlüğümden haberdar olacak kadar çok kalmadın sevgili , yüreğimde. Benim “hoşça kal” ım yazılmış yanlışlıkla elveda kelimesinin yerine...Kim bilir belki de bir hoşça kal en çok bu aşktaki kadar yakışır elveda hanesine...Bazen sözcükler biz farkına bile varmadan, kayıp gider dilimizden; bizim bile yerleştirmekte güçlük çekebileceğimiz en uygun yere...
Bu sana son mektubum...
Biliyorum, bu vazgeçiş için sana kızmaya hakkım yok, bu son en başından zaten belliydi. Sana sitemlerle dolu satırlar yazmayacağım, çünkü aşk bu değil, aşk yaşatılır, aşk alkışlanır, senin elinden kaçırdığın ve benim başkasında yakaladığım aşka herşeye rağmen pişmanlıkla ve utanarak alkış tutmuyorum.
Sana yalanım hiç olmadı, bunun için seni inandırmaya çalışmayacağım, keşke seni yalan bir aşkla sevseydim, belki böylesine sızın kalmazdı içimde, bana değilde aşkıma söylediğin sözler çok ağır geldi ama yinede teşekkürler; hayatta hiçkimsenin bu denli sevilmeyi haketmediğini öğrendim sayende.
Kaç kez kimlik değiştirdim ben bu aşk için biliyormusun; birgün ardına bakmadan gidarek unuttuğun oldum, birgün geldi hiçbirşey olmamış, sanki hiç unutmamış gibi tozlu raflardan çıkartıp tekrar hatırladığın oldum, belki bir an sevdiğin, sırf sevdiğin için değil değişmezim olduğun için, herşeye göz yumarak, sanki yalnız benimmişsin gibi sevip imkansızın oldum, gururu atıp bir kenara seni bir defa görebilmek adına gurursuzun oldum, kimi gün kimi gece aklına düşüp sızlayan vicdanın oldum, tamda herşey bitti artık bu son dediğim zamanlarda kendini yeniden hatırlatmak zorunda olduğun hissin oldum, sonra yine unuttuğun, sonra yine hatırladığın ve daha neler neler...
Şimdi son defa unutulmak varsa bu yazgıda, unut yine ve eğer bir gün tekrar hatırlarda kendini hatırlatmak gereği duyarsan arama beni, çünkü artık beni unuttuğun köşelerde bulamayacaksın, bana söylediğin o ihtişam kelimelerinin hiçbir önemi yok artık bende. Unutmam desende unutacaksın biliyorum, belkide unuttun bile çoktan..
Hayret! Hızla eskiyor yokluğun -ki, varlığın gün yüzü görmemişken, yepyeni duruyorken böylesine.. Şimdi anlıyorum neresinden su alıyormuş senli hayatım; seni ölüm kadar büyütmüşüm yaşamımda, sanki ölümün zıttı yaşam değilmişte senmişsin gibi.. Hani olmazsan olmazmışım gibi...
Sanki varmısın şimdi? E ben varım işte. Üstelik yarın nasıl bir seni seveceğim endişesi ve düşüncesi yok içimde, daha yeni tanıştığın bir insan yada arkadaşınmı olacağım, öbürgün dokunmadan duramadığın sevgilinmi olacağım düşüncesi yok içimde..
Ve sen hiç kıpırdamazsın yerinden bilirim, elin telefona gidecek olsa numaramın son tuşuna kadar sürer cesaretin, sen adım atmaya bile alışık değilsinki bana, ve ben öyle koşmuşumki sana...
Kaç tur atmışım etrafında, kaç kez aşkın hacısı olmuşum bilinmez. Meğer etrafında döndüğüm seni ben yaratmışım, sana yamadığım ben parçalarını söktüğümde üzerinden, geriye bir avuç günah kaldı. Ben baştan aşağıya bir ah, sen tepeden tırnağa günah.. Ve aşk yerden göğe kadar boş, şimdi anlıyorum...
Artık daha az seviyorum seni, unutur gibi, seni içimde öldürür gibi.. Ve seni tüm o bildiğin türk filmlerindeki aşk seneryolarıyla başbaşa bırakıyorum. Öyle bir dünya yaratmıştımki senden, o dünyanın durmasının mümkünü yok sanmıştım, meğer öyle kolaymışki, dahası öyle kolaylaştırdınki.
Güvendiğim dev adam!! Şimdi bir cücesin gözümde. Seni sana ve kimbilir daha kimlere bırakıyorum, ve hakkını helal et demiyorum sana, çünkü gönül hakkın bile yok bende.
Bundan sonra yokum, hiç aramayacağım merak etme, ve hep senin sızlayan vicdanın olarak kalacağım.
Yokluğumla iyi geçinmeye bak, çünkü vicdanın seni asla rahat bırakmayacak
-----zehir olup dolaşsan damarlarında----
Gecenin karanlığına yaslanıp gözlerine yıldızları ördüğüm zaman diliminden yazıyorum bu pulsuz mektubu. Yüreğimi kelimelere ilmekleyip yine sana yağıyorum yağmurlara gebe kalmış yüreğimle. Bir gece yarısı içten ice kanayan yokluğunu gözlerime gömüp her sabah güneş ile yine sana doğuyorum. Perdelerine eğilip gözlerinin karanlık duvarlarını yıkıyorum kirpiklerimde asılı kalmış gözyaşlarımla. Dağınık saçlarını rüzgarla tarayıp bulutlarla taçlandırılmış dağlarımın son kardelenlerini örüyorum saçlarının ince tellerine..
Seni hasret kelimelerinin dilsiz duvarlarına çizilmiş bir figürden öte kelebegin gözyaşlarıyla yazıyorum. Nedenini soracak olursan gülüm; toprağa düşen her gözyaşında ciceklerin dudaklarında her zaman yaşa diye. Biliyorum her canlı gibi bir gün vuslat şurubunu Azrail'in avuçlarından kana kana içecegiz. Her insan gibi toprağı gözlerinden öpüp bulutların kanatlarında bu dünyadan göçecegiz . Lakin unuttuğun birşey var sevdiğim. Bedenler çürüse de, diller unutsa da satırlara ilmeklenmiş gözlerin her zaman yaşayacak. Sen benim yürek bahçemde Zümrüd-ü Anka'nın gözyaşlarıyla beslenen ve gözlerimde nefes bilinen bir yudum ömürsün.
Her gün gözlerinde yeniden doğmak için avuç içlerine bir bebek gibi kıvrılıp soluklarına gömülüyorum yine. Kirpiklerine yaslanmış rüzgarların kanatlarına uzanıp gözlerinin huzurunu soluyorum. Yalnızlık anbarından bir dirhem sevgini dudaklarıma değdirip sana geliyorum. Toprağa mevzilenmiş güneşe seni anlatıp sonsuzluğa larında çiziyorum güllerin gözyaşyıkanmış ismini. Seni " sende " yaşamaya geliyorum. Şehvet yüklü duygularına kiracı olmaya değil; dizlerinde kütük misali ağlamak için yüreğine geliyorum. Ben gözlerine kangren acıları sermeye değil; yüzünün coğrafyasında cicek açmış gülüşleri gözlerine ilmeklemeye geliyorum. Yaşadığım şehrin tüm ışıklarını söndürüp yüreğinin aydınlığında karanlıklarımı ezmeye geliyorum. Haydi gözyaşlarınla sil terli yüreğimi, gülüşlerinle öp seni kirpiklerinden kıskanan gözlerimi. Nefeslerinden bir yudum sun susuz dudaklarımın kurak topraklarına.
Yanına geldiğimde, zehir olup dolaşsan damarlarımda. Durma sevdiğim, imkansızlığına gömülmektense gülüşlerinin kurak toprakları olsun mezarim. Üşüdüm mü toprağın altında, sarılırım avuç içlerine bir cocuğun annesinin göğsüne kıvrılması gibi. Susadım mı, kirpiklerine uğrar kana kana içerim sevgini. Şimdi şehrimin tüm ışıklarını söndür ve şah damarıma sür kör bıçaklarını. Varlığının huzurunda sonlansın sen kokan kelimelerim. Bir yudum mutluluğun hazzında vur beni. Gözlerim, gözlerinden başka yurt bilmesin. Dizlerim, yüreğin gölgesinde toprağa sarılıp son kez gözlerinde gülümsesin Cennetin gölgelerine. Saçlarından örülmüş darağacındaki urganım olsun parmakların. Zehir olup dolaşsın damarlarımda keskin bakışların. Şimdi seni seviyorum diyen dilime kilit son kez vur ve şah damarımdan süzül içeriye. Zehrini sür hücrelerimin dudaklarına. Bal diye kana kana içsin damarlarım ölümün zehrini. Ne olur üzülme hicranım. Ölüm, senin kollarından gelmeli. Çünkü; sen benim yüreğimin satırlarına örülmüş ölümsüzlüğümsün....
Günahlarına kefil olmuşken,
Şah damarlarımdan süzül içeriye.
Zehrini bal diye içerim sen bende yaşarken.
Şehrimin tüm ışıklarını söndürüp
Acılarını kilitle üzerime.
Kurtlanmış sancıları giydirip bedenime,
Ölümün ipini geçir gözlerime.
Ne olur sus ölüm meleğim,
Dizlerine eğilsin yüreğim.
Senin ellerinden ölmenin ödülünü
Göğsümün sol yanına takayım.
Haydi zehir olup dolaş damarlarımda.
Azrail'in kollarına senin avuçlarından kanatlanayım.
Birgün Beni Nasıl Paslı Bir Makasla
Nasıl Derinden Budayıp Gittiğini Farkettim...
Yenibir Filiz Veremeyecekkadar Derindi Kesip Attıkların
Sensizlikle Oluşmuş Hastalığıma
Senin Bile Çare Olamayacağını
Benim İçin Çok Gecikildiğini Anladım....
Sevgiliye gerçek mektuplar..
Hayatımda ilk önce SEVMEYİ ögrendim çünkü sevdikçe kendimi hisssettiğimi gördüm.
AFFETMENİN ne oldugunu anladım ve affetmenin aslında yeni insanlar kazandırdığını gördüm. Bir gün geçmişime baktığımda
PİŞMANLIĞIMDAN üzülmedigimi gördüm, bunları ben yasadım çünkü..
Birisini HATIRLAMANIN aslında ufak bir telefon görüşmesi kadar basit olduğunu biliyorum artık.
Aslında BANA DEĞER VEREN İNSANLARIN çok yakınımda olduğunu fakat gözlerimin hep uzaklarda olduğunu anladım.
Birisini kırdıktan sonra ÖZÜR DİLEMENİN aslında beni ben yaptığını anladım.
SEN BENİM İÇİN ÖNEMLİSİN kelimesinin verebilecek en büyük hediye oldugunu buldum.
Bir yerden sonra KELİMELERİN mana ifade etmedigini biliyorum.
MUTLU OLMANIN aslında bir kedinin güzel bir anını yakalamak kadar basit oldugunu anladım.
KAÇIRDIĞIM FIRSATLARIN aslında bana yeni fırsatlar yarattığını gördüm. Yıldızların benim için parladığını görmeyen gözlerimin, günü geldi
HAYATIMDAN KAYAN YILDIZLARIN gömüldügü maziyi unutması gerektiğini anladım.
GÖZLERIN kelimelerden daha önemli olduğunu ve yalan söyleyemediklerini biliyorum.
Hayatımda YANIMDA GÖRMEK istediklerimi yanimda göreceğim, çünkü onların bana değer verdiklerini biliyorum.
TELEFONUN tuşlarına üzüntünün, mutluluğun, yıkıntının sığdığını gördüm.
YAŞAMIN YAŞAMAYA DEĞER OLDUĞUNU VE İSTERSEM MUTLU OLACAĞIMI ÖGRENDIM!!..
Susmalıyım...
Yine bir gece ve yine baş başayım kendimle, işte yine seni bulup kaybettiğim
yerdeyim.
İnsanın bir şeylere karar vermesi ne kadar zor; ya seni içime gömmeli ya da
artık içimden söküp atmalıyım. Ama her ne olursa olsun susmalıyım. Hangisi daha
zor, hangisi daha acı? Gerçekten gitmeli miydin, yoksa kalıp yanımda savaşmalı
mı?... Bir yol arıyorum kendime, bulduğum tüm yollarsa sana çıkıyor…
Kapanmalı artık gözlerim. Sonsuz bir karanlıkta tek başıma yürümeye devam
etmeliyim... Yürümeliyim ardıma bile bakmadan, yürümeliyim parçalayarak
değerleri ve sevgileri, yok ederek yaşadığım tüm zamanları...
Nasılda acımasız zaman. Nasıl da yüceltmiştim seni gözümde. Tutup kendi
ellerimle koymuştum en yükseğe, sonra keyifle izlemiştim yüceliğini. Ama yine
ben bitirmeliyim. Tutup kollarından indirmeliyim olduğun yerden. Ya da seni
ölene kadar yaşatmalıyım içimde..... Ne kadar zor bir karar..
Bir yanım: “Bir daha kimse, hiç kimse onun kadar çok sevilmeyecek”, derken, bir
yanım sakin, sessiz...
Zaman geçiyor, acım dinmiyor. Kapanmıyor yaralarım.. Tükenirken ben, aklımda bir
tek sen... Görüyor musun, yine konuşuyorum ama sessizce. Susmayı öğreniyor
yüreğim..
Ama ben kararımı verdim...
Seninle olduğum zamanları düşünmek bile bana mutlulukların en büyüğünü
yaşatıyor..
Seni Seviyorum ve Ölene Kadar Seveceğim...
Öyle İçimdesin ki
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların.
Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha
yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu
çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de
sözlüklerde karşılığı var.
Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı.
Kelimeler cılız.
Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey.
Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin
içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu, diline sitem,
yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?
Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar
mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu
günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu
bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara
götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.
Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana
ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya
vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam,
hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu
dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.
Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular
sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum,
soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum.
Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir
yalnızlık bulaşıyor üstüme. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.
Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı.
Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah
onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin
başında içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden
aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.
Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu
olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve
beklenmedik olduklarını yazdım.
"Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi
güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek,
bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından
sonuna kadar okudum.
Neler yazmışım diye merakımdan.
Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca
adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum.
Mektup cebimde.
Cebimyüreğime yakın.
Yüreğim sende.
Sen yüreğime yakın.
Öyleyse mektup sende.
Sen Ezmeyİ Sevİyorsun Neye BastiĞina Bİle Bakmadan
Biliyorum, konuşacak bir şeyimiz kalmadı, paylaşacak hiçbir şeyimiz yok ortada. Yine de yüreğimden, gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum. Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım, sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum. Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen evlat dudaklarımda. Bir ihtimal gelişine sığındığımı fark ettiysem de, engel olmadım gurursuz ama umutlu ve sabırlı hasretine. Anlık hayaller anlık mutluluklara gebe kalıyor..bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum...imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor. Bir çocuk gibi, isteklerimi bastıramıyorum. Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana hala bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum. Bende olan seni hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini, anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum. İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum..!
Bulutlar yağmurunu toprakla öpüştürebilseydi bugün, bana o verdiğin ama tutmadığın sözünü sahiplenerek, dans edebilirdim ıslaklığıma aldırmadan. Ki aslında ıslanan sadece yüreğim olurdu, bedenim değil...Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı. Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında. Isınabilmek için onlara sarılıyorum. Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum.
Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı. Belki de görmeyi istemek gerekiyordu. Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini..! Biliyorum levrekler derinlerde ve dalgalı denizlerde yaşar. Levrekler uzak bir düş gibi zor yakalanır. Ama sen becerirsin düşleri yakalamayı, derinlere dalmayı, uzaklara kavuşmayı..Sahi, becerebilir misin..?
Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma. Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş, kafayı bulunca itiraf etti sonunda. Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil. Gelseydin; kendimi unutup sana akacaktım, susturacaktım içindeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş oluşum gibi, dokunacaktım, kusacaktım birikmişliğimi, hasretimi ama gelmedin, gelmezdin, gelmeye hiç de niyetin yoktu aslında. Kendimi kandırdığımı anladığımda, ağlıyordum...
|
Bugün 7 ziyaretçi (8 klik) kişi burdaydı!
|
|
|